sessiz gemi
artık demir almak günü gelmişse
zamandan,
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir
kol.
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
biçare gönüller! ne giden son gemidir bu!
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
birçok gidenin her biri memnun ki
yerinden,
birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
yahya kemal beyatli
23 Ekim 2015 Cuma
18 Ekim 2015 Pazar
Unutulmuyor İşte..
Unutulmuyor nice sevdalar bekliyorda
Gitmeye yürekmi kaldı söylesene
Gözlerinde içimi törpülediğim kadın
Şimdi insanlara bakıyorum
Çoğunun bekleyeni, ömrüne bir ömür daha eklyeni var
Diyorlar ki küsme aşka daha kimler gelecek kimler geçecek
Bilmiyorlar ki en son giden herşeyimi götürdü..
Bilmiyorlar ki en son giden daha sonra gelecekleri bile götürdü....
Şimdi ben bu eskitilmiş gençliğimle
Yaşımı tersten yazıp öylece giden bir senin ardından
Kime hangi sevgimi vadedecem söylesene silinmiş harfim benim
Ellerimi tutana bulaşacak kokun
Soluğumu paylaşan harflerini yutacak
Oysa ben yutkunamayacağım bile
Kurudu boğazım sen gideli
Ki sana aldığım son buket bile kurumamıştır daha
Çürümedi vurduğum yer
Gözle görünmez darbeleri gidişinin
Öyle bir yer kanıyor ki içimde kanım var her damlanın içinde
Senle aldığım nefesleri vermedim daha
Senle aldığım nefesleri, sensiz verdiklerimle sıvamaya çalışıyorum
Tıkanıyorum işte ,soluğum kesiliyor
Giderken bir zamanlar bendeliğini de götürseydin ya
Yada zıttı olmayan bişey yapsaydın sen gibi
Tanıyorum ben seni geldesem gelmezsin
Gidersin git desem
Ve gidersem bigün neylersin
Hiç birsey söylemeden benden bir nefes duymadan kalsam
Sen hiç susmasan ben çıt duymasam
Kalsan neylerim
Yıkımdan çoğaltırımda seni bütün enkazlardan sağ çıkarırım bizi
Ey yar görüyorsun ya sonunda yine aşk kaybediyor
Hayat kazanıyor..
Sen benim susuzumluğumu dindirecek yağmuru bulamadın
Ben senin yağmurunu yağdıracak o bulutu
Düş&tün kalkma sakın bu ayaklanış
Sana ölümden yakın
Ben yaşarım sen yokken
Ya ben sende sangığından çoksam
Ben varım senin yokluğun kadar dünyadaki yerim
Sen kendini bulursan eğer yaşarken olmayacak
Sen dilediğince varım de bende yerin kalmıyacak
Seçtiğin yaşamın son sayfasını okur gibi oluyorum
Ve yaşamın son sayfasını,yaşamanın ön sözüne gururla bakıyorum
Elimi uzatırken tutmaya vaktin yoktu
Bize bir adım varken gelecek gücün bitti
Mutluluğu sığdıracak yüreğini arıyorken
Tutkumun o kör gözü,o yağlı ipi çekti
Şimdi farkına bile varamayacaksın bu ölümün
Öyle derin bi uyku bekliyor ki seni
Uykundan düşünü calsalar haberin olmayacak
Hep susmayı istiyordun işte sana dilsiz bir göç
Gün olurda uyanırsan beni değil kendini seç
Tadın damağımda,acın içimde hala
Ne için aglasam gözlerimden akan
Sen gittikten sonra biriktirdiğim yaşlar
Öyle bir bittikki biz
Öyle bir gittik ki bu şehirden
Ama ,ama unutulmuyor işte
Ellerinin dokunulmazlığı
Gözlerinin bakılmazlığı
Seninle geçen her anın başa alınmazlığı
Unutulmuyor işte..
KAHRAMAN TAZEOĞLU
Unutulmuyor nice sevdalar bekliyorda
Gitmeye yürekmi kaldı söylesene
Gözlerinde içimi törpülediğim kadın
Şimdi insanlara bakıyorum
Çoğunun bekleyeni, ömrüne bir ömür daha eklyeni var
Diyorlar ki küsme aşka daha kimler gelecek kimler geçecek
Bilmiyorlar ki en son giden herşeyimi götürdü..
Bilmiyorlar ki en son giden daha sonra gelecekleri bile götürdü....
Şimdi ben bu eskitilmiş gençliğimle
Yaşımı tersten yazıp öylece giden bir senin ardından
Kime hangi sevgimi vadedecem söylesene silinmiş harfim benim
Ellerimi tutana bulaşacak kokun
Soluğumu paylaşan harflerini yutacak
Oysa ben yutkunamayacağım bile
Kurudu boğazım sen gideli
Ki sana aldığım son buket bile kurumamıştır daha
Çürümedi vurduğum yer
Gözle görünmez darbeleri gidişinin
Öyle bir yer kanıyor ki içimde kanım var her damlanın içinde
Senle aldığım nefesleri vermedim daha
Senle aldığım nefesleri, sensiz verdiklerimle sıvamaya çalışıyorum
Tıkanıyorum işte ,soluğum kesiliyor
Giderken bir zamanlar bendeliğini de götürseydin ya
Yada zıttı olmayan bişey yapsaydın sen gibi
Tanıyorum ben seni geldesem gelmezsin
Gidersin git desem
Ve gidersem bigün neylersin
Hiç birsey söylemeden benden bir nefes duymadan kalsam
Sen hiç susmasan ben çıt duymasam
Kalsan neylerim
Yıkımdan çoğaltırımda seni bütün enkazlardan sağ çıkarırım bizi
Ey yar görüyorsun ya sonunda yine aşk kaybediyor
Hayat kazanıyor..
Sen benim susuzumluğumu dindirecek yağmuru bulamadın
Ben senin yağmurunu yağdıracak o bulutu
Düş&tün kalkma sakın bu ayaklanış
Sana ölümden yakın
Ben yaşarım sen yokken
Ya ben sende sangığından çoksam
Ben varım senin yokluğun kadar dünyadaki yerim
Sen kendini bulursan eğer yaşarken olmayacak
Sen dilediğince varım de bende yerin kalmıyacak
Seçtiğin yaşamın son sayfasını okur gibi oluyorum
Ve yaşamın son sayfasını,yaşamanın ön sözüne gururla bakıyorum
Elimi uzatırken tutmaya vaktin yoktu
Bize bir adım varken gelecek gücün bitti
Mutluluğu sığdıracak yüreğini arıyorken
Tutkumun o kör gözü,o yağlı ipi çekti
Şimdi farkına bile varamayacaksın bu ölümün
Öyle derin bi uyku bekliyor ki seni
Uykundan düşünü calsalar haberin olmayacak
Hep susmayı istiyordun işte sana dilsiz bir göç
Gün olurda uyanırsan beni değil kendini seç
Tadın damağımda,acın içimde hala
Ne için aglasam gözlerimden akan
Sen gittikten sonra biriktirdiğim yaşlar
Öyle bir bittikki biz
Öyle bir gittik ki bu şehirden
Ama ,ama unutulmuyor işte
Ellerinin dokunulmazlığı
Gözlerinin bakılmazlığı
Seninle geçen her anın başa alınmazlığı
Unutulmuyor işte..
KAHRAMAN TAZEOĞLU
15 Ekim 2015 Perşembe
binmediğim hiç bir otobüs
beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
gittikçe azalıyor hayat
neyi erken yaşadıysam
hep ona geç kalıyorum
sana göçüyorum her sonbahar
yolların çıkmıyor aşkıma
unuttuğun yağmurların adı saklımda
seni içimden terk ediyorum
susmaktan yoruldum
kuşlar ve şarkılar,
bu şehri terk edeli
efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı,
yanağıma varmadan öldürüyorum
tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
seni içimden terk ediyorum
ne unutacak kadar nefret ettin
ne hatırlayacak kadar sevdin
yıkık bir duvar kadar bile
pişman değilsin biliyorum
beni hep bulmamak için aradın
yanıldığımdın
yangınımdın
yangındın
sensizliğe yenilmek
sana yenilmekten zor olsa da
ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak
seni içimden terk ediyorum
şimdi
içimde öldürecek bir anı bile bulamayan
iki yarım kaldık
tamamlayamadık bizi
elinden tutamadık yanlızlığımın
saçlarımı da uzaklarına gömdün
içimin mavisi senin okyanusundandı
al! geri veriyorum.
kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
sana bensizliği terkediyorum
"yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin
aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?
ne tuhaf değil mi?
içimi acıtan da sendin
acımı dindirecek olan da.
"ya öldür beni"dedim
ya da git benden.
içi bulanık bir sevdanın ucunda
seni kaybettim.
aldırmadın aldırmalarıma
bir gecede yakıp yarini
şafaklara sattın ihanetini
küllerime basanlar bile utandı yaptığından
işte soluk bir ömrün son nefesi
benden içimden terkediyorum.
beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
gittikçe azalıyor hayat
neyi erken yaşadıysam
hep ona geç kalıyorum
sana göçüyorum her sonbahar
yolların çıkmıyor aşkıma
unuttuğun yağmurların adı saklımda
seni içimden terk ediyorum
susmaktan yoruldum
kuşlar ve şarkılar,
bu şehri terk edeli
efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı,
yanağıma varmadan öldürüyorum
tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
seni içimden terk ediyorum
ne unutacak kadar nefret ettin
ne hatırlayacak kadar sevdin
yıkık bir duvar kadar bile
pişman değilsin biliyorum
beni hep bulmamak için aradın
yanıldığımdın
yangınımdın
yangındın
sensizliğe yenilmek
sana yenilmekten zor olsa da
ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak
seni içimden terk ediyorum
şimdi
içimde öldürecek bir anı bile bulamayan
iki yarım kaldık
tamamlayamadık bizi
elinden tutamadık yanlızlığımın
saçlarımı da uzaklarına gömdün
içimin mavisi senin okyanusundandı
al! geri veriyorum.
kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
sana bensizliği terkediyorum
"yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin
aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?
ne tuhaf değil mi?
içimi acıtan da sendin
acımı dindirecek olan da.
"ya öldür beni"dedim
ya da git benden.
içi bulanık bir sevdanın ucunda
seni kaybettim.
aldırmadın aldırmalarıma
bir gecede yakıp yarini
şafaklara sattın ihanetini
küllerime basanlar bile utandı yaptığından
işte soluk bir ömrün son nefesi
benden içimden terkediyorum.
11 Ekim 2015 Pazar
Elif 'le Vav-Yakut Ateş
Elif! İnce, narin bir söğüt dalı! Bütün harflerin baş tacı; en başı! Harflerin
cümlesi Elif'ten yaratılmış...'' Vav'' dâhil!
Vav! En saygılı, en hürmetkâr kul! Başı önünde...Mahçup...Mütevazi...''Vav''
gibi...''Vav''ın yani o harflerin en kıymetlisinin, en anlamlısının âdem
gövdesinde can bulmuş hâli...Vav, kul olmuş! Evvel Allah'a sonra Elif'e...Güzel
başını yana eğmiş, kaldıramaz. Eğilmiş Elif'in önünde, doğrulamaz! Kulluk,
anlamını Vav'da bulmuş. Nihâyetinde Allah da her kulunun Vav misâli mütevazi
olmasını istemez mi ?
Vav'ın mayası iyi, hamuru temiz... Aşk derdi dışında başı derde girmemiş o güne
dek...Yunus Peygamber nasıl yunus balığının karnında ''vav'' olup saklanarak
kendisini kurtarmışsa, Vav da bütün tehlikelerden uzak durmuş her daim... Aşk
dışında...
Vav, Elif'ine kavuşmalı ki kâinat huzur bulsun, her şey yolunda gitsin,
rüzgârlar yönünde essin, yağmurlar gününde yağsın...
Velev ki günün birinde sevdiğine kavuşamadan emr-i Hak vâsıl olursa, işte
o vakit Vav, mezarında tıpkı Elif olacak; Elif misâli kaskatı bir taş gibi
dimdik yatacak. Vav, Elif'le o mekânda böyle bütünleşecek ama ne fayda? Orada
her Elif olan huzura, aşka ermiş mi ki? Oraya uzanıp da Elif olan, geri gelip
söyleyebilmiş mi ki? Zinhar, kimseler bilmez !
Elif de ''vav'' olarak doğmuş aslında... Tüm Elifler, tüm ceninler
gibi...Bir vakitler ana karnında ''vav''ken, ''vav'' gibi kıvrılmışken, dünya değiştirince ''Elif'' olup dimdik
durmuş tüm mahlûkat
misâli...
Vav, ''vay!'' eder, ''vâveylâ'' eder durur, kavuşamaz Elif'ine...İnsaoğlunun
çoğu bilmez ''vay!'' diye dövünürken, dövünmenin, pişmanlığın esas anlamı
''vav!''dır. ''Vav!'' denmeli esasında! Vav'ın düştüğü amansız aşka istinaden
mi? Orası bilinmez....
Birinin önünde eğilmek ne menem iştir! Vav, bir tek Allah'ın önünde eğilir, bir
tek O'nda kıyama durur, O'na secde eder. Sonra da bir tek Elif'e boyun büker.
Vav, sevdiğinin rengini soranlara ''beyaz'' der, yaratılmış
hiçbir rengi Elif'le bağdaştıramaz. Sadeliğinden, doğruluğundan, saflığından
sebep, onun rengi renksizliktir aslında. İşte bundan dolayı da beyazdır.
O vakitler henüz hileye karışmamış insan ruhu, alabildiğine safmış,
alabildiğine pîr ü pak... İmbikten süzülmüş de gelmiş gibi temiz, doğru ve gün
gibi açıkmış insanlar...Yalanın icat edilmediği, riyanın adının bile
bilinmediği devirlermiş. Vav'ın tek karanlık yönü de utangaçlığıymış
zaten...
Vav, Elif'in cümle akranlarının gönlündeymiş. Elif gibi güzeller, Vav'ı kolye
yapmış, bir damga misâli boyunlarında taşırlar, bir tek Elif bilmez, bir tek o
görmezmiş.. Zaten yaradılışı gereği Elif, yazılırken bile kendisinden sonraki
harfe bağlanamazmış..Vav desem, o hiç farkında değil, onun da gözü Elif'ten
gayrısını görmezmiş... Vav'ın başı yanda, sonsuzluğa uzanmış . Bir tek
boyunlarda âşikâr amma kalplerde gizli...
Daha doğduğu gün, ismi okunmadan da önce kulağına fısıldanmış kadersiz
kaderi...O, vücut bulduğu andan itibaren göğsünde kıymetli bir emaneti, Elif'i
taşıyacakmış... Bir başına, çileli ve yorgun bir ömür geçirmiş Vav... Başı
önünde edepli bir eğilişle çok şey katarmış Elif'e, iki ruh nasıl da
tamamlarmış birbirlerini...
Elif öne geçtiğinde ''ev'' olurmuş ikisi, Vav önde olduğunda ''ve'' olup,
bağlaç olup kaderlerini ve birleşmek isteyen cümle mahlûkatı
birbirine bağlarlarmış.
Vav, aşkının umutsuzluğundan, geceleri birken iki olurmuş...Ahali uykudayken
kor olup alev alev yanmaya başlarmış...Kıpkızıl, kor gibi bir yakut ateş
saçarmış. Yatağında doğrulup kimseler görmeden iki Vav olup yanyana gelince
yakut bir yürek olurmuş.
Aslında, uçsuz bucaksız o koskoca kâinatın tek anahtarı Elif'teymiş...Çünkü ta
ezelden, kâinat Vav'a, kâinatın anahtarı ise Elif'e teslim edilmiştir.
Elif bilse bu sırrı, bir bilse ki dünyayı önüne serecek anahtar kendisinde, bir
an bile durur muydu acep ...
Hat sanatında bile çocuklar ilkin ''vav''ı öğrendiklerinden, vav'ı anlamak
zormuş. Vav çizmek, vav çekmek meşakkatli işmiş aslında...Amma Vav, bir tek
Elif'e kolay görünmüş. Yeter ki Elif ''he''desin, Elif o dimdik başını bir
nebze eğip yüzün gülsün.
İşte bu umutla aradan o kadar uzun bir zaman geçmiş ki, aylar mı, yıllar mı
bilemeyen Vav, ayrılığın acısıyla taş yerine sükûtu bağrına basmaya başlamış ve
dili hepten lâl olmuş.
Vav vuslattır, Vav vefadır, Vav visaldir,Vav vedadır.
Vav, en çok vuslat olmak, Elif'le vuslata erebilmek ister. Vedayı ise hiç mi
hiç istemez.''Vuslat olmadan veda mı olurmuş'', der kendi kendine...
O, sultanının veziri olmak, her daim yanıbaşında bulunmak ister.
Artık tahammülü kalmamıştır Elif'sizliğe...Eski mesellerden bilir ki insan
sevdiğinin önce yüzünü, en son kokusunu unuturmuş. Oysa Hak Tealâ bu
kokuyu ona haram kılmıştır.
Elif, o dimdik duruşu, o nazlı nazlı salınışıyla cümle vav'ların, cümle
lâm'ların, zel'lerin, şin'lerin, harflerin tamamının kaynağıdır da haberi
yoktur. Elif'e bakan her harf, sırlı bir aynaya bakarcasına kendi
suretini görür. Bir Elif bilmez kendi değerini...O, yalnız kendisiyle hem-hâl
olmuş, kendisiyle kaynaşmıştır. Gözü görmez kendisine bakan gözleri...
O, çocuk padişahların ve daha sonra cümle çocukların alınlarına çekilen bir
nazarlık olduğunu da bilmez. Bir lâle olduğunu da...Başta lâle olmak üzere,
kâinatta dimdik duran tüm çiçeklerin, ağaçların, canlı- cansız varlıkların
cümlesinin görüntüsüdür Elif...Gelmişten geçmişe ebedî bir dik duruş...İncelik,
zerafet , dirlik ve doğruluk...Manâsı derin bir âsâ...Ulaşılması imkânsız,
yolunda kimbilir kimlerin can-fedâ olduğu
güzellik...Endamıyla yari sarıp sarmalaması özlenen Elif...
Elif, söz incisi, manâ incisi...''Bir''e benzeyen, ''bir'' olan,''bir''olunmak
istenen güzel... Durmaksızın dönen şu yuvarlak kürede, her şeyin, her varlığın
dönüp durmasına karşın, dimdik durmayı başaran yegâne
varlık...
Elif bir kez Vav'ın sinesine çekilmiştir...Hem de kıpkırmızı bir
mürekkeple...Vav'ın yüreği çok acımaktadır, Elif çekilen yer yara olmuş, ince
ince kanamaktadır.
Bir gün Vav'ın aklına, Hz. Mevlâna'nın bir sözü düşer: ''Aşk da tıpkı
Elif gibidir, isminde gizlidir. O olmadan besmele sesi gelmez. O, her şeyin
başıdır.'' der Mevlâna...
Zaten Elif aşkını, Vav'ın yüreğine bilmeden kendi yazmıştır. Çünkü o, kutsal
nurun ikinci kısmından yaratılan ''kalem''dir. Nasıl ki bu nurun birinci kısmı
kâinatsa, Elif de kâinatı nakşedecek kalemdir. Elbette Yaradan'ın
emriyle...Zaten yine O'nun emriyle yazılmıştır Vav'ın kalbine...O, Vav'ın
yürek kafesine kendisini ve arş-ı âlâyı keskince çizmiştir...
Vav, önceleri aşkın hiç'lik demek, yok'luk demek, hiç'likte yok olmak,
yok'lukta bir olmak demek olduğunu bilmezdi. Ve yine bilmezdi ki
her daim başı yanda yaşayacak, yaşadıkça da kemale erecek, olgunlaşacak.
Tam iyice olduğu sırada, cümle hatalarından arındığı sırada, Elif gibi dimdik
olduğu sırada, yalan dünyadan göç etme vakti gelip çatacak...
Vav, en sonunda bu gerçeğe vakıf olmuştu. Bu yüzden yolu, Elif
misali uzundu, meşakkatliydi. O, sultanına duyduğu sevgiye kopkoyu bir
''mim'' çekti. Elinde kızıl renkli bir Elif âsâ, bu uzun yolu tek başına
yürümekle mükellef kılındığının farkında, Elif Sultan'ın yaşadığı ülkenin
sınırlarından ağır adımlarla uzaklaştı...
Ve herkes bilir ki bu bir masaldır. Herkesin hikâyesi kendi isminde saklıdır.
Harflerin ne rengi vardır, ne de kokusu...Her insan kendi ismine kendi rengini
ve kendi anlamını katıp yaşar. İşte bu yüzden, herkesin ismi ve o isimdeki her harf, sadece kendisine
özel, kendisinde güzeldir.
7 Ekim 2015 Çarşamba
BAĞLANMAYACAKSIN
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden…
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…
Can YÜCEL
4 Ekim 2015 Pazar
AMA GİTME
gözlerimde kan gezeryasadışı bir soğuk işler iliklerime
gözyaşlarını geçirip sırtına
küflü bir sapak mı bırakacaksın sabıkama
biraz duman hıçkırığı sigaranda
biraz gece kırığı bende
şiir yorgunu damarlarıma ilk aşktan sola dön
ama gitme
şiir kanamalı bir aşkın "sonu yok"undan geçerken
ışığın sesini bul
aynandaki kırık yüzümü topla
gözümde seğiren acı bir denizde yüzdür
olimpos'un sıcağını
ama gitme
uçurumlar seri cinayetleri tökezletirken
sesini sakladım cebime
yağmur işgalli bir gecede ıskaladım
kapına dayanmalarımı
daha binmeden otobüslere
duraklar mı tuttu da kustun sesini üstüme
bak sana dil sürçmeli peltek şiirler yazdım
satırlarından kan sızar
satırla doğranmış bir aşkın cinayetinde
bir insan iki kıyıya aynı anda gözlerinden düşebilir
itme
ama gitme
daha saat "hoşça kal"ı göstermedi
bitme !
Kahraman TAZEOĞLU (Beni Susarken Bölme kitabından)
2 Ekim 2015 Cuma
Yılmaz Erdoğan - Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak
her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konabilir
bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine
bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
"içinde benzetmeler olan" kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok.
Uzun bir yoldan gelen
Tedariksiz katıksız bir yokuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Her seyı anlattım
Olan olmayan acıtan sancıtan
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancıları
Bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım
Sever adım gelirdim
Gözlerinin mercan maviliğine
Sana bakmak
Suya bakmaktır
Sana bakmak
Bir mucizeyi anlamaktır
Sana sola bakmadan yürüdüğüm
yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem
Yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor
Çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
Bahçıvanlar değil tüccarlardır
Sen öyle göz
Sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığı iken
Sana şiir yazmak ahmaklıktır
Bir tek söz kalır
Dişlerimin arasından
Ben sana gülüm derim
Gülün ömrü uzamaya başlar
Verdiğim butun sözler
Sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim
Gül sana benzediği için ölümsüz
Yazdığım bütün şiirler
Sana başlayan bir kitap için önsöz
Sana bakmak
Bir beyaz kağıda bakmaktır
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak
Suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak
Bütün rastlantıları reddedip
Bir mucizeyi anlamaktır
Sana bakmak
Allah'a inanmaktır
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konabilir
bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine
bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
"içinde benzetmeler olan" kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok.
Uzun bir yoldan gelen
Tedariksiz katıksız bir yokuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Her seyı anlattım
Olan olmayan acıtan sancıtan
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancıları
Bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım
Sever adım gelirdim
Gözlerinin mercan maviliğine
Sana bakmak
Suya bakmaktır
Sana bakmak
Bir mucizeyi anlamaktır
Sana sola bakmadan yürüdüğüm
yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem
Yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor
Çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
Bahçıvanlar değil tüccarlardır
Sen öyle göz
Sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığı iken
Sana şiir yazmak ahmaklıktır
Bir tek söz kalır
Dişlerimin arasından
Ben sana gülüm derim
Gülün ömrü uzamaya başlar
Verdiğim butun sözler
Sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim
Gül sana benzediği için ölümsüz
Yazdığım bütün şiirler
Sana başlayan bir kitap için önsöz
Sana bakmak
Bir beyaz kağıda bakmaktır
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak
Suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak
Bütün rastlantıları reddedip
Bir mucizeyi anlamaktır
Sana bakmak
Allah'a inanmaktır
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)