Elif 'le Vav-Yakut Ateş
Elif! İnce, narin bir söğüt dalı! Bütün harflerin baş tacı; en başı! Harflerin
cümlesi Elif'ten yaratılmış...'' Vav'' dâhil!
Vav! En saygılı, en hürmetkâr kul! Başı önünde...Mahçup...Mütevazi...''Vav''
gibi...''Vav''ın yani o harflerin en kıymetlisinin, en anlamlısının âdem
gövdesinde can bulmuş hâli...Vav, kul olmuş! Evvel Allah'a sonra Elif'e...Güzel
başını yana eğmiş, kaldıramaz. Eğilmiş Elif'in önünde, doğrulamaz! Kulluk,
anlamını Vav'da bulmuş. Nihâyetinde Allah da her kulunun Vav misâli mütevazi
olmasını istemez mi ?
Vav'ın mayası iyi, hamuru temiz... Aşk derdi dışında başı derde girmemiş o güne
dek...Yunus Peygamber nasıl yunus balığının karnında ''vav'' olup saklanarak
kendisini kurtarmışsa, Vav da bütün tehlikelerden uzak durmuş her daim... Aşk
dışında...
Vav, Elif'ine kavuşmalı ki kâinat huzur bulsun, her şey yolunda gitsin,
rüzgârlar yönünde essin, yağmurlar gününde yağsın...
Velev ki günün birinde sevdiğine kavuşamadan emr-i Hak vâsıl olursa, işte
o vakit Vav, mezarında tıpkı Elif olacak; Elif misâli kaskatı bir taş gibi
dimdik yatacak. Vav, Elif'le o mekânda böyle bütünleşecek ama ne fayda? Orada
her Elif olan huzura, aşka ermiş mi ki? Oraya uzanıp da Elif olan, geri gelip
söyleyebilmiş mi ki? Zinhar, kimseler bilmez !
Elif de ''vav'' olarak doğmuş aslında... Tüm Elifler, tüm ceninler
gibi...Bir vakitler ana karnında ''vav''ken, ''vav'' gibi kıvrılmışken, dünya değiştirince ''Elif'' olup dimdik
durmuş tüm mahlûkat
misâli...
Vav, ''vay!'' eder, ''vâveylâ'' eder durur, kavuşamaz Elif'ine...İnsaoğlunun
çoğu bilmez ''vay!'' diye dövünürken, dövünmenin, pişmanlığın esas anlamı
''vav!''dır. ''Vav!'' denmeli esasında! Vav'ın düştüğü amansız aşka istinaden
mi? Orası bilinmez....
Birinin önünde eğilmek ne menem iştir! Vav, bir tek Allah'ın önünde eğilir, bir
tek O'nda kıyama durur, O'na secde eder. Sonra da bir tek Elif'e boyun büker.
Vav, sevdiğinin rengini soranlara ''beyaz'' der, yaratılmış
hiçbir rengi Elif'le bağdaştıramaz. Sadeliğinden, doğruluğundan, saflığından
sebep, onun rengi renksizliktir aslında. İşte bundan dolayı da beyazdır.
O vakitler henüz hileye karışmamış insan ruhu, alabildiğine safmış,
alabildiğine pîr ü pak... İmbikten süzülmüş de gelmiş gibi temiz, doğru ve gün
gibi açıkmış insanlar...Yalanın icat edilmediği, riyanın adının bile
bilinmediği devirlermiş. Vav'ın tek karanlık yönü de utangaçlığıymış
zaten...
Vav, Elif'in cümle akranlarının gönlündeymiş. Elif gibi güzeller, Vav'ı kolye
yapmış, bir damga misâli boyunlarında taşırlar, bir tek Elif bilmez, bir tek o
görmezmiş.. Zaten yaradılışı gereği Elif, yazılırken bile kendisinden sonraki
harfe bağlanamazmış..Vav desem, o hiç farkında değil, onun da gözü Elif'ten
gayrısını görmezmiş... Vav'ın başı yanda, sonsuzluğa uzanmış . Bir tek
boyunlarda âşikâr amma kalplerde gizli...
Daha doğduğu gün, ismi okunmadan da önce kulağına fısıldanmış kadersiz
kaderi...O, vücut bulduğu andan itibaren göğsünde kıymetli bir emaneti, Elif'i
taşıyacakmış... Bir başına, çileli ve yorgun bir ömür geçirmiş Vav... Başı
önünde edepli bir eğilişle çok şey katarmış Elif'e, iki ruh nasıl da
tamamlarmış birbirlerini...
Elif öne geçtiğinde ''ev'' olurmuş ikisi, Vav önde olduğunda ''ve'' olup,
bağlaç olup kaderlerini ve birleşmek isteyen cümle mahlûkatı
birbirine bağlarlarmış.
Vav, aşkının umutsuzluğundan, geceleri birken iki olurmuş...Ahali uykudayken
kor olup alev alev yanmaya başlarmış...Kıpkızıl, kor gibi bir yakut ateş
saçarmış. Yatağında doğrulup kimseler görmeden iki Vav olup yanyana gelince
yakut bir yürek olurmuş.
Aslında, uçsuz bucaksız o koskoca kâinatın tek anahtarı Elif'teymiş...Çünkü ta
ezelden, kâinat Vav'a, kâinatın anahtarı ise Elif'e teslim edilmiştir.
Elif bilse bu sırrı, bir bilse ki dünyayı önüne serecek anahtar kendisinde, bir
an bile durur muydu acep ...
Hat sanatında bile çocuklar ilkin ''vav''ı öğrendiklerinden, vav'ı anlamak
zormuş. Vav çizmek, vav çekmek meşakkatli işmiş aslında...Amma Vav, bir tek
Elif'e kolay görünmüş. Yeter ki Elif ''he''desin, Elif o dimdik başını bir
nebze eğip yüzün gülsün.
İşte bu umutla aradan o kadar uzun bir zaman geçmiş ki, aylar mı, yıllar mı
bilemeyen Vav, ayrılığın acısıyla taş yerine sükûtu bağrına basmaya başlamış ve
dili hepten lâl olmuş.
Vav vuslattır, Vav vefadır, Vav visaldir,Vav vedadır.
Vav, en çok vuslat olmak, Elif'le vuslata erebilmek ister. Vedayı ise hiç mi
hiç istemez.''Vuslat olmadan veda mı olurmuş'', der kendi kendine...
O, sultanının veziri olmak, her daim yanıbaşında bulunmak ister.
Artık tahammülü kalmamıştır Elif'sizliğe...Eski mesellerden bilir ki insan
sevdiğinin önce yüzünü, en son kokusunu unuturmuş. Oysa Hak Tealâ bu
kokuyu ona haram kılmıştır.
Elif, o dimdik duruşu, o nazlı nazlı salınışıyla cümle vav'ların, cümle
lâm'ların, zel'lerin, şin'lerin, harflerin tamamının kaynağıdır da haberi
yoktur. Elif'e bakan her harf, sırlı bir aynaya bakarcasına kendi
suretini görür. Bir Elif bilmez kendi değerini...O, yalnız kendisiyle hem-hâl
olmuş, kendisiyle kaynaşmıştır. Gözü görmez kendisine bakan gözleri...
O, çocuk padişahların ve daha sonra cümle çocukların alınlarına çekilen bir
nazarlık olduğunu da bilmez. Bir lâle olduğunu da...Başta lâle olmak üzere,
kâinatta dimdik duran tüm çiçeklerin, ağaçların, canlı- cansız varlıkların
cümlesinin görüntüsüdür Elif...Gelmişten geçmişe ebedî bir dik duruş...İncelik,
zerafet , dirlik ve doğruluk...Manâsı derin bir âsâ...Ulaşılması imkânsız,
yolunda kimbilir kimlerin can-fedâ olduğu
güzellik...Endamıyla yari sarıp sarmalaması özlenen Elif...
Elif, söz incisi, manâ incisi...''Bir''e benzeyen, ''bir'' olan,''bir''olunmak
istenen güzel... Durmaksızın dönen şu yuvarlak kürede, her şeyin, her varlığın
dönüp durmasına karşın, dimdik durmayı başaran yegâne
varlık...
Elif bir kez Vav'ın sinesine çekilmiştir...Hem de kıpkırmızı bir
mürekkeple...Vav'ın yüreği çok acımaktadır, Elif çekilen yer yara olmuş, ince
ince kanamaktadır.
Bir gün Vav'ın aklına, Hz. Mevlâna'nın bir sözü düşer: ''Aşk da tıpkı
Elif gibidir, isminde gizlidir. O olmadan besmele sesi gelmez. O, her şeyin
başıdır.'' der Mevlâna...
Zaten Elif aşkını, Vav'ın yüreğine bilmeden kendi yazmıştır. Çünkü o, kutsal
nurun ikinci kısmından yaratılan ''kalem''dir. Nasıl ki bu nurun birinci kısmı
kâinatsa, Elif de kâinatı nakşedecek kalemdir. Elbette Yaradan'ın
emriyle...Zaten yine O'nun emriyle yazılmıştır Vav'ın kalbine...O, Vav'ın
yürek kafesine kendisini ve arş-ı âlâyı keskince çizmiştir...
Vav, önceleri aşkın hiç'lik demek, yok'luk demek, hiç'likte yok olmak,
yok'lukta bir olmak demek olduğunu bilmezdi. Ve yine bilmezdi ki
her daim başı yanda yaşayacak, yaşadıkça da kemale erecek, olgunlaşacak.
Tam iyice olduğu sırada, cümle hatalarından arındığı sırada, Elif gibi dimdik
olduğu sırada, yalan dünyadan göç etme vakti gelip çatacak...
Vav, en sonunda bu gerçeğe vakıf olmuştu. Bu yüzden yolu, Elif
misali uzundu, meşakkatliydi. O, sultanına duyduğu sevgiye kopkoyu bir
''mim'' çekti. Elinde kızıl renkli bir Elif âsâ, bu uzun yolu tek başına
yürümekle mükellef kılındığının farkında, Elif Sultan'ın yaşadığı ülkenin
sınırlarından ağır adımlarla uzaklaştı...
Ve herkes bilir ki bu bir masaldır. Herkesin hikâyesi kendi isminde saklıdır.
Harflerin ne rengi vardır, ne de kokusu...Her insan kendi ismine kendi rengini
ve kendi anlamını katıp yaşar. İşte bu yüzden, herkesin ismi ve o isimdeki her harf, sadece kendisine
özel, kendisinde güzeldir.